Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Kapkaraların dönüşü

Eurosport
TarafındanEurosport

Yayınlandı 23/10/2011 - 20:22 GMT+3

Yeni Zelanda'da düzenlenen Dünya Kupası'nda zafer Fransa'yı 8-7 geçen ev sahibinin oldu. Eurosport Türkiye spikeri Uygar Karaca, şampiyona ile ilgili izlenimlerini kaleme aldı.

2011 New Zealand France World Cup final

Görsel kaynağı: Reuters

Yakın zamanda kaybettiğimiz Amy Winehouse, ne güzel de dillerdirmişti yıllar önce:”Back to black”. Biz Winehouse’u şimdiden özlerken, All Blacks, nam-ı diğer Yeni Zelanda Rugby Milli Takımı, 24 yıllık hasretini dindirdi ve yine 87’de evsahibi olup kazandığı Web Ellis Kupası’yla evsahipliğini taçlandırdı. Yaklaşık 1 buçuk ay süren uzun maratonu Türkiye’den takip eden gözlerimin zihnime aktardılarını, naçizane yorumlarımla birlikte sunmak isterim. Benim aklımda, 2011 Dünya Kupası böyle hatırlanacak.
Küçüklerin Süprülüşü
Bu seferki heyecanı, diğer Dünya Kupaları’ndan ayıran şey nedir dendiğinde çok açık cevaplar gelmiyor aklıma. “Öbür ülkeler”in yarattığı hayal kırıklığından başlayalım. Rusya daha yolun çok başındaydı belki ama rugby kültürü olan ülkelerden Namibya, Romanya ve Gürcistan’nın halen çok ciddi ilerleme kaydedemeyişinin yanında, Amerika, Kanada ve Japonya’nın iyi maçlar çıkarıp zaman zaman alkışlanmasına rağmen fazla bir şeyi değiştirememesi eklenebilir. Erken elenen 6 Ulus takımlarından İtalya’nın daha bir fırın ekmeğe ihtiyacı olduğu gerçeğiyle birlikte, “Ne olacak bu İskoçya’nın hali” dedirtecek maçlar da gördük. Aslında İngiltere ve hatta Arjantin’i yenmeye o kadar uzak değillerdi ama kader ağlarını ördü, onlar da evlerine döndüler.
Yankı uyandıran grup maçları
Fransa 14-19 Tonga: Pasifik ülkelerinin zaman zaman Avrupalıların başına dert açktıkları bilinir. Fransa da, daha önce Fijililere ve Samoalılara yenilen Ada ülkeleriyle empati kurma şansını yakaladı. İstikrarsız maçlar geçiren Tonga , belli ki grup aşamasına iyi konsantre olamayan Fransa’yı yendiğinde kimse horozların bu kadar ilerleyebileceğini düşünmüyordu.
Avustralya 6-15 İrlanda: 2011 TriNations şampiyonu apoletiyle, belki de All Blacks’e karşı oynayacağı finali düşünen Wallabies’e uyarı ateşi, hazırlık dönemindeki Samoa yenilgisiyle gelmişti. Büyük şok yaşadıkları İrlanda baskınıyla da “Şampiyonluk o kadar kolay olmayabilir”’e inandılar. Bakış açımızı yer kürenin kuzeyi olarak değiştirince de İrlandalıların bu karşılaşmayla birlikte iyiden iyiye şampiyonluk adayı olduklarına kanaat getirdik.
Kupanın süprizi
Kesinlikle Galler. Çok da başarılı geçmeyen bir 6 Ulus sürecinden sonra, ilk hedefileri grup aşamasını atlatmaktı. Güney Afrika’yı yenmenin kapısından döndükten sonra Samoa ve Fiji sendromlarından kurtuldular ve kaptan Brian O’Driscoll önderliğindeki İrlanda’nın kupa hayallerini başka bahara ertelettiler. Eğer büyük medya baskısıyla sonunda 10 numara mevkiine geçen James Hook penaltı şanslarını değerlendirebilseydi; bugün Galler Fransa’yı elemenin gururuyla finalde yer alabilirdi.
Unutulmaz an
Galler’den söz açılmışken Sam Warburton’ın yarı finalden atılışının asla unutulmayacağını hatırlatalım. Vincent Clerc’in ayaklarını yerden kesip, ‘mızraklama’ yere çalan Galler kaptanı, o ana dek(yarı final maçının 20. dakikası) kupa tarihinin büyük kahramanları arasına 23 yaşında girmeye hazırlanacak maçlar çıkarıyordu. Baba tarafından Fransız kalan İrlandalı hakem Alain Rolland, o kırmızı kartı çıkarttığına pişman mıdır acaba?
Eleştiri
Hakemler. Alain Rolland’ın,yukarı bahsettiğimiz kırmız kartı üzerinde mutabık kalınan yargı, bunun ağır bir karar oluşuydu. Özellikle Güney Afrikalıların -biraz da haklı olarak- adeta ‘ağladığı’ ve Avustralya’ya elendiği çeyrek final maçı da Bryce Lawrance ve Roman Poite gibi hakemlerin de eleştirilmesine ön ayak oldu. Tabi en fazla tepki çekenlerin başında da Marc Lievremont ve onun oyuncularla ya da basınla olan ilişkilerinin yanında, Yachvili-Parra’dan oluşan çifte scrum halflı ve garantici sistemiydi.
Hayal Kırıklığı
İngiltere. Belli etmiyorlardı belki ama çok daha büyük beklentilerle buraya geldikleri bir gerçek. Özellikle Ben Foden,Chris Ashton,Courtney Lawes ve Manu Tuilagi gibi yeni yıldızlarıyla Six Nations’ı kazandıktan ve grup aşamasını da yenilgisiz geçtikten sonra Fransa karşısındaki yetersiz savunmaları, oyundan çıkarken Dünya Kupası’na veda ettiğini artık sezebilen Johhny Wilkinson’ın yüzündeki acı ifadenin tüm takıma yayılmasına ve teknik direktör Martin Johnson’ın da geleceğinin tartışılmasına sebep oldu. 2003’un uzayan finalindeki rakipleri Avustralya da genç oyunculara şans tanımasıyla alkış alsa da, yarı finalde Yeni Zelanda 22’sine bile zor girdi ve Üç Ulus Turnuvası’nı kazandığı senede kapanışı Galler galibiyetiyle yapabildi. Kimbilir, turnuva boyunca bekleneni vermekten uzak Quade Cooper dizinden sakatlanmasaydı, belki Berrick Barnes hiç oyuna girmeyecek ve onun başarılı performansıyla galibiyete giden Avustralya’nın, övünebileceği bir Dünya Kupası üçüncülüğü dahi olmayacaktı.
Alkış
All Blacks. 24 senelik bir hasretin ardından nihayet amatörden profesyonele dönen rubgy dünyasının ruhunu yakalamayı başardılar ve 4 senelik bir projeyi başarıyla sonlandırdılar. Teknik direktör Graham Henry ve yardımcılarından Steve Hansen de, daha önce çalıştırdıkları Galler’i 4. olarak görmekten ayrı bir keyif duyuyor olmalı. Sakatlık yüzünden Dan Carter ve Colin Slade gibi iki oyun kurucusundan yoksun kalan Yeni Zelanda, o sıralar sörf yapmakta olan kanser savaşçısı Aaron Cruden gibi 20’lerin başında bir 10 numara ve kaptan Richie McCaw’un önderliğinde daha az try yapan fakat her top için savaşan bir takımla Fransa öcüsünü da aştı;nihayetinde de hakkıyla mutlu sona ulaştı.
Sonuç
Bu kez Web Ellis Kupası’nı kaldıran takımın atak ragbi oynayanlardan biri olacağını düşünenler, kısmen haklı çıktılar da diyebiliriz. Ne var ki bu, tek-tük try yaparak finale kadar yürüyen Fransa ve 9-8’le gelen tarihin en kısır finali gerçeğini değiştirmiyor.Yani halen zafere ulaşmanın yolu penaltılardan ve rakibin hatasını kollamaktan geçiyor; kendini mükemmeştirmekten değil. Bunun yanında Yeni Zelanda’nın kazanması, bence rugby futbolun izlenilirliğine katkıda bulundu; sonuçta onlar bu oyunun adeta simgesi. Galler ve Avustralya’nın genç oyunculara şans vererek önümüzdeki yıllar için de farklı bir kapı açtığı kanaatindeyim. İtalya’nın Six Nations’da gösterdiği ilerlemeyi, 2015’teki DK’ye taşımasını bekliyorum ve nispeten iddiasız takımların neden büyüklerle baş etme konusunda yeterli ilerlemeyi kaydedemediğinin de IRB tarafından incelenmesi gerektiğini düşüyorum. Burada gördükten sonra Üç Uluslar’a bu yaz katılması beklenen Arjantin için kaygılanıyorum ve şu soruyu düşünmeden de edemiyorum: “O son penaltıyı François Trinh-Duc değil de Damien Traille atsaydı, şampiyonluk el değiştirir miydi?”
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam