Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Çiçeği burnunda şampiyon: Toronto Raptors

Eurosport Türkiye

Güncellendi 15/06/2019 - 17:55 GMT+3

Ne sezon ama... Hikâyelerin, dedikoduların bitmediği, neşe ile hüznün harmanlandığı NBA’de bir sezonun daha sonuna geldik. Bu sonun yıldızı ise, tarihindeki ilk finalde şampiyonluğa ulaşan Toronto Raptors oldu. Eurosport Türkiye ekibinden Kuzey Kılıç, Kanada ekibinin kuruluşundan günümüze hikâyesini kaleme aldı.

Les Toronto Raptors sont champions NBA

Görsel kaynağı: Getty Images

Ünlü bilim insanı Stephen Hawking, dünyanın en çok satan kitapları arasında yer alan "Zamanın Kısa Tarihi" adlı yapıtında uzay/zaman teoremini sade bir dille bizlere aktarır. Kara deliklerin varoluşum aşamalarından kuarkların kuantum fiziğine uzanan yolculuğunu aktaran Hawking, kıvılcımların önemine dikkat çeker. Her şeyin küçücük bir kıvılcımdan karmaşaya, karmaşadan büyük bir düzene geçtiğini aktarır. Dünya tarihine geçen bu teoremi beş-altı satırla anlatmak tabii ki imkânsız ancak NBA’in çiçeği burnunda şampiyonu Toronto Raptors’ı anlatmak için bu özet yeterli olacaktır. Çok düşük seviyeli kıvılcımlardan karmaşa yaratan Kanada ekibi, Golden State’i devirerek kendi düzenini yarattı.
1. Bölüm: Emekleme
1995-96 sezonunda lige katılan Toronto Raptors, Vancouver Grizzlies ile birlikte ligin ikinci Kanada temsilcisi oldu. Ligin emeklemeye başlayan takımı olarak kalburüstü isimleri kadroya katmak tabii ki kolay değildi; ta ki 1998-99 sezonuna kadar. 1998 Draftı’nda takas hamlesi yaparak Vince Carter’ı takıma dâhil eden Raptors, ertesi sezon ilk playoff heyecanını yaşayacaktı. Tabii ligin kalitesi o kadar büyüktü ki dev takımlar Kanada ekibine çok ağır gelmişti. Art arda üç kez playoff tecrübesi yaşanırken en yüksek derece, Doğu Konferansı yarı finali oldu. 2001-02 sezonu sona erdiğinde takımın ilk yıldız sıfatına layık olan Vince Carter, Kanada’dan adeta koşarak kaçtı; ne de olsa rüştünü ispatlamaya başlamış ve kendisini daha yukarıya çekecek olan takımlarla kontrat imzalama şansına sahip olmuştu. Toronto’nun emekleme aşaması başarılı bir yürüme geçişiyle sonlanacakken, emekleme bile unutuldu...
2. Bölüm: "Galiba olmayacak"
Vince Carter gitmiş ve takımın cazibesi tamamen ortadan kalkmaya başlamıştı. Büyüyen giderlere karşılık lig pazarında küçük markete dönüşen Toronto için "Galiba bu iş olmayacak..." sesleri her yerden yükselmeye başlamıştı. Haklıydılar da. Detroit Pistons gibi vasat bir pazarın NBA yüzüğüne ulaştığı ortamda 30'lu galibiyet sayılarını aşamayan Kanada ekibi, Chris Bosh’ın draft edilmesiyle umudunu biraz kazanıyor gibiydi; ama sadece biraz. Takımın başında Lenny Wilkens ile yakalanan havanın darmadağın olması ve ertesi sezon Kevin O'Neill’ın yarattığı kaos ortamı, kazanılan umut öncesi ışıkların en düşük seviyesi oldu.
3. Bölüm: Yine dene, yine yenil
Chris Bosh’ın draft edilmesi Toronto için kısa dönemli ikinci bir sayfa niteliği taşıdı ancak bu sayfanın ön sözünde koçluğa getirilen Sam Mitchell yer aldı. Zira Mitchell’ın getirdiği kültür değişimi Toronto için bir ilk oldu. Oyun anlayışında geometrinin zayıf taraflarını güçlendiren tecrübeli antrenör iki sezon art arda playoff heyecanını da yaşattı. Ancak her iki heyecan ilk turda sona ererek damakta uzun sürmesini istediğimiz o muazzam tadı yarıda kesiyordu. Toronto yine denemişti ama yine yenilmişti. Bütün bu denemeler ve karşılığında gelen yenilgi Kanada ekibinin yeni kültür değişimini beraberinde getirdi. Ve tabii DeMar DeRozan’ı da...
DeMar DeRozan
4. Bölüm: Bir şeyler oluyor, olmalı
Toronto Raptors, Kanada apoletinin de etkisiyle, yıldız oyuncu konusunda sürekli sıkıntılar yaşamış bir takım. Mor formasıyla hafızalarımızın en güzel yerlerini süsleyen Vince Carter, takımın medarıiftiharlarından olan Chris Bosh, kısa da olsa Toronto’nun havasını alan Tracy McGrady ve kariyerinin son sezonunu Raptors ile geçiren Hakeem Olajuwon geçmiş yapraklarda bulabileceğimiz yıldızlar. Ancak burada saydığımız dört isim bazı konularda oldukça eksik kalmıştı; Vince Carter’ın ümit verdikten sonra arkasına bakmadan kaçması, Chris Bosh’ın oyun olgunluğunu yakaladığı yerde takımın eksik kalması, çaylak yıllarının ardından takıma dönmeyen T-Mac ve son sezonunda farklılık yaşamak isteyen Hakeem Olajuwon. Bir franchise için hiç de karşılaşılmak istenmeyen düzensizlikler ama Hawking’in de dediği gibi her düzen öncesi karmaşa gereklidir. 2009-10 sezonu bu düzenin ilk emarelerini veren dönem oldu. Chris Bosh, Raptors ile son kez parkeye çıkarken takımın çaylak oyuncusu DeMar DeRozan omurgaya oturmak için hazır hâle geleceğini gösteriyordu. Sanki bir şeyler olmaya başlamıştı, peki ne olacaktı?
5. Bölüm: Yeni bir kan
2006-13 yılları arasında takımın genel menajerlik görevini Bryan Colangelo üstlendi. Burada alınan kararlar kısa vadede olumlu gibi görünse de uzun vadeli bakıldığında bazı hamlelerin yanlış olduğu anlaşıldı. Bu dönemin doğru hamleleri ise koç Dwayne Casey, draft edilen DeMar DeRozan ve problem çocuk Kyle Lowry’nin takıma getirilmesi oldu. Ancak 2013 sezonu Colangelo için son perde anlamını taşıdı; takımın yeni menajeri basketbol kültürüne obsesif bağlılık taşıyan Masai Ujiri oldu. Yeni bir kan, yükseliş için topu tüfeği hazır olan Toronto için son hamle manasını taşıyordu.
Masai Ujiri
6. Bölüm: Toronto Raptors geliyor.
2013-14 sezonunda gösterdiği performansla problem çocuk sıfatından ideal oyun kurucu sıfatına terfi eden Kyle Lowry, Toronto’nun yeni kahramanı oldu. Takımın diğer yıldızı DeMar DeRozan ile yakaladığı uyum ise masalsı bir nitelik taşıyor ve saha içinde öldürücü bir etki yaratıyordu. Bütün bu unsurlar 2013-14 sezonunda başlayan amansız playoff serisinin fitilini ateşledi. Dwayne Casey’nin yarattığı oyun sistemi içinde yıldızlaşan yan parçalar (Jonas Valanciunas, Terrence Ross, Amir Johnson) puzzle’ın son parçaları olmuş ve Toronto'ya yönelik "Geliyorlar!" sloganı en yüksek sesle söylenmeye başlamıştı.
7. Bölüm: Yok artık LeBron James!
İlk bölümlerde bahsettiğimiz gibi düzen için düzensizlik, yürümek için emeklemek ve zafer için düşmek gerek. Yakalanan yeni uyumun ilk iki yılı, yani 2013-14 ve 2014-15 sezonları playoff ilk turunda elenmeyle sonuçlandı. Ama elde edilen normal sezon dereceleri, pace & space’i en iyi şekilde entegre eden oyun anlayışı ve Lowry & DeRozan uyumu, Kanada ekibi için ideal bir süreci işaret ediyordu. Ancak daha sonra karşılarına bir "buz dağı" çıktı: LeBron James.
Art arda üç playoff’ta; sırasıyla 2015-16 konferans finali, 2016-17 konferans yarı finali ve 2017-18 konferans yarı finalinde Cleveland Cavaliers’a, yani LeBron James’e takılan Toronto Raptors, normal sezonda yakaladığı başarılarla tatmin olmamaya başladı. Takım içi yakalanan ivme ve kimya yavaş yavaş azalıyordu, seyirciler artık daha büyük heyecan yaşamak istiyordu. Haklıydılar da, ama gerçekten "Yok artık LeBron James!" miti bu süreci getirdi. Marvel’ın Yenilmezler’i için Thanos niteliği, Toronto’nun LeBron James’i olmuştu. Peki filmin son halkası nasıl çekilecekti?
8. Bölüm: Kültür değişimi ve Kuzey’in Kral’ı.
Geçtiğimiz yaz arası ilginç bir takas gerçekleşti. San Antonio Spurs’ten Danny Green ile birlikte Kawhi Leonard, DeMar DeRozan ve Jakob Poeltl karşılığında Toronto’nun yolunu tutmuştu. Bu takası kültür değişimi olarak adlandıran genel menajer Masai Ujiri, adeta bir kumar oynuyordu. Zira bir sezon parkeden uzak kalan Kawhi’ın nasıl döneceği ve gelecek sezon takımda kalıp kalmaması, DeRozan’ın yokluğunda Kyle Lowry’nin tavırlarının nasıl şekilleneceği oynanan kumarın can alıcı noktaları olabilirdi. Peki bu kumar kimin lehine sonuçlanacaktı? Takımın Iron Man’i Kawhi olabilir miydi? Kyle Lowry ile Spider Man uyumu yakalanabilir miydi?
Kyle Lowry & Kawhi Leonard
Marvel çizgi romanlarından çok daha öteye giden bu birliktelik Kawhi’ın "Kuzey Kralı"na dönüşmesi ve Lowry ile öldürücü bir ikili olmasına doğru yol aldı. Ujiri’nin oynadığı kumar eğlenceli bir oyuna dönüştü; NBA yüzüğü ile biten bir hobiye...
9. Bölüm: Toronto için o sene bu sene mi?
Futbol maçlarında ivme yakalayan bir takım için "O sene bu sene!" tezahüratlarını sıklıkla duyarız. Ne de olsa umut, en kolay ve ucuz manevi kaynak… Basketbolun en üst düzeyi için bu terim, Toronto Raptors’ı ifade etmenin en doğru yolu olur. Zira Thanos niteliğindeki LeBron, Batı Konferansı'na giderek kariyerine bambaşka bir yol çizerken Doğu Konferansı iyiden iyiye güç kaybı yaşamıştı. Ancak konferanasın uğradığı bu güç kaybında Raptors iddiasını muhafaza etmeyi başardı. Şubat ayına kadar NBA liderliğinde değişimli olarak yer alan Raptors, yeni koçu Nick Nurse ile bambaşka bir hava yakalamıştı. Bütün bu unsurlar, ufukta görünen o heyecanlı ışık için yeterli gibiydi.
10. Bölüm: O an...
Mart ayının başlarında ligin genel seviyesi birkaç vites yukarıya çıkarken Toronto Raptors'ın şatafatlı gösterisi ihtişamını yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştı. "Kawhi Leonard ve diğerleri" adlı oyun pırıltılarını yitirmiş ve zorlu playoff süreci gelmişti. İlk turda Orlando Magic'i 4-1'le geçen Raptors için yeni rakip Philadelphia 76ers'tı. Ancak kendilieri için sezonun en zorlu sınavı, içinde müthiş bir "an"ı da barındıyordu. Bir şehrin anı. Seride durum 3-3’e gelmiş ve yedinci maç ufukta görünmüştü. Biraz kısa geçmişe dönelim...
Konferans finalleri öncesi son maç, son aday. Kanada’da oynanan serinin yedinci maçı oldukça sert başladı. Her iki takımın skor üretmekte zorlandığı dakikalar adeta "bam güm" oyunuyla geçildi. İkinci çeyrekte ritim yakalanırken sahada tempo yarıştıran iki ekip vardı. Her periyot sonu başa baş geçildi ve bu durum son 4,2 saniyeye kadar da değişmedi. Toronto’daki Vince Carter ile Philly’deki Allen Iverson düellosuna selam çakan seri ancak bu kadar güzel bitebilirdi. Kawhi Leonard; 4,2 saniyede Beethoven’ın 9. Senfonisi’ni adeta yeniden yazdı, Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa tablosunu veya Montaigne’nin Essais eserini yeniden yarattı. Bir anda parkenin en büyük sanatçısı oldu ve asırlar boyu konuşulacak bir sonla seriyi Raptors’a getirdi. Maçın bitimine 4,2 saniye kala topu kenardan alan Leonard, hücum yönünün soluna doğru dribbling yaptı, dibe kadar gitti. Sol yanında Ben Simmons, önünde ise Joel Embiid gibi bir dev varken şutu gönderdi; top potada sekti, sekti, sekti ve sonunda içeriye düştü. Toronto Raptors, konferans finalindeydi. O an, aslında bir finalden çok daha fazlasının habercisi olacaktı.
Kawhi Leonard (Toronto Raptors) & Joel Embiid (Philadelphia 76ers)
11. Bölüm: Yunan Tanrısı bile duramadı
Konferans finali ve karşıda LeBron James yok. Buz dağı yok. Ama "Yunan Tanrısı" Giannis Antetokounmpo ve Milwaukee Bucks var. Seride ilk iki maç Bucks üstünlüğü ile geçilirken Kanada taraftarları daha önceden yaşanan hayal kırıklığını yine tatmıştı. Artık drama istemiyorlardı ve Kawhi Leonard için de dramaya yer yoktu. Serinin üçüncü maçından itibaren bir Michael Jordan kopyasını sahaya yansıtan yıldız oyuncu, takım arkadaşlarından gelen ekstralarla birlikte art arda dört maç kazandırarak takımını NBA finaline taşımayı başarmıştı. Antetokounmpo’ya karşı uygulanan zayıf taraf ikili baskı savunması, Fred VanVleet’in baba mucizesi, Kyle Lowry’nin playoff çaylaklığını sonunda atması, Nick Nurse’ün dehası... Toronto Raptors artık finaldeydi, karşılarında finalin gediklisine dönüşen Golden State Warriors olacaktı.
12. Bölüm: Yeni bir şampiyonumuz var!
Toronto Raptors, geçtiğimiz gün oynanan maçı da kazanarak Golden State Warriors’ı seride mağlup etti ve tarihindeki ilk NBA Finali’nde yüzüğe ulaştı. Hawking’in kıvılcım, karmaşa ve düzen teoremi; basketbolun en üst düzey başarısına ışık tutuyordu. Seride olan biten bütün teknik detayları diğer yazı serilerimde açıklamaya çalıştım; o yüzden "side pick and roll savunması", "transition yerleşimleri" gibi serinin önemli teknik kısımlarını anlatarak fazla baş ağrıtmak istemem; Raptors’ın bu başarısının nerelerden nerelere geldiğini anlasak yeterli olacaktır.
Son Sözler
Kawhi Leonard: Takımın orkestra şefi. Olmadığı maçlarda Toronto sorun yaşamazken olduğu maçlarda da takımın kalitesini seviyelerce yukarı taşıdı. Tabii playoff sürecinde ‘’Jordan Modu’’na geçmesi önemliydi.
Kyle Lowry: Hikâye... Uzun süredir bu an için bekleyen Lowry sonunda yüzüğüne kavuştu; bire bir kısa savunması, şut ile geometri açımı, pas dağıtımı ve isabetli tercihlerinin yanı sıra playoff sürecinde ilk kez bu kadar yüksek seviyeye çıkması da önemliydi.
Pascal Siakam: Solist. NBA’deki üçüncü yılında ilk final deneyimini yaşayan Siakam için hikâye bundan güzel devam edemezdi. Zayıf taraf hücumları, reverse spin ve bire bir etkinlikler...
Serge Ibaka: Amiral. Final serisinde yaptığı savunmayla adeta Kanada Savunma Bakanlığı'na göz kırpan Ibaka, işin hücum kısmında da topsuz aksiyonları en iyi şekilde yerine getirdi.
Marc Gasol: Sezon ortası takasında Jonas Valanciniuas’ın yerine takıma dâhil edilen yıldız İspanyol, koç Nurse için önemli olan geometri setlerinde başrolü oynadı. Perde sonrası tepeye çıkması, forvet katları... Çok beklediği yüzük artık onun.
Danny Green & OG Anunoby & Fred VanVleet & Norman Powell: Her süper kahraman filminin bir ana yıldızları, bir de yan yıldızları vardır. Iron Man’e yardım eden Spider-Man veya Captain America’ya yardım eden Falcon gibi; kritik anlarda buldukları isabetli şutlar, pas dağıtım merkezleri, katlar, perdeler... Temel basketbolun gereklilikleri ve bazı anlarda çok daha fazlası.
Nick Nurse: Nick Nurse için söylenecek gerçekten de çok fazla şey var. Ayrı bir dosyada kendisini ele alacağım; burada kısaca özetlemek gerekirse; profesör...
Evet, acısıyla tatlısıyla maalesef bir NBA sezonunun daha sonuna geldik. "Maalesef"in sebebi, gecelerimiz renklendiren maçları bir süre izleyemeyecek olmamız. Ancak bu renklerin Toronto Raptors zaferiyle bitmesi, en hararetli yaz takas senaryolarını da gün yüzüne çıkaracak gibi. Toronto Raptors artık bir şampiyon. Kıvılcım, karmaşa ve muazzam düzen.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam