Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

İstanbul'a adım adım

Eurosport
TarafındanEurosport

Yayınlandı 02/03/2012 - 11:36 GMT+2

Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nda 400 metrede Türkiye’yi temsil edecek isimlerden Meliz Redif, “Milli basketbolcuların bile bizim yüzümüzü tanıdığını sanmıyorum” derken; Ali Ekber Kayaş, “Acımasızca da olsa eleştirsinler. Ben cevabımı pistte veririm” diye konuşuyor.

meliz redif

Görsel kaynağı: AA

“Geçen yıl İzmir’deki Avrupa Takım Şampiyonası’nda birinci olduk. Takım şampiyonaları basketbolda da düzenleniyor. Oralarda ilk üçe girildiğinde medyanın ilgisi çok büyük. Mesela ben basketbolla ilgilenmiyor olmama rağmen basketbolcuların hepsinin yüzlerini tanırım. Ama onların bizim yüzlerimizi tanıdığını hiç sanmıyorum.”
Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nda 400 metre koşacak KKTC doğumlu Meliz Redif bu cümleleri kurarken sinirli ya da kırgın değil. Aksine, röportajımızın tamamında olduğu gibi gayet rahat, sakin ve özgüvenli. “Basın bu cümlelerden bile polemik yaratmayacak kadar ilgisiz zaten” diye düşünmediğine de eminim. Sadece biraz şaşkın: “Gerçekten de atletizme neden bu kadar az ilgi gösterildiğini bilmiyorum. Oysa atletizm, dünyada bizde olduğundan daha fazla ilgi çeken bir spor.”
Meliz’in bu şaşkınlığı, doğum tarihi olan 1989’dan daha eski tarihlerde gazete sayfalarında atletizm, kürek vb sporlara tam sayfa yer ayrıldığını söylediğimde biraz daha artıyor. Ama röportajımızı sadece yakınmaya ayırmak niyetinde değiliz. Kişisel sorularla havayı ısıtıyorum. Adının nüfus memurunun bir hatası olmadığını, ama anlamını da bir türlü bulamadığını söylüyor ENKA’lı sporcu. Kamplar ve şampiyonalar haricinde hâlâ KKTC’de yaşadığını, atletizmle de orada, ilkokul 3. sınıfta tanıştığını anlatıyor. Orta 1 ve 2’yi spor yapmadan geçirdikten sonra, hâlâ birlikte çalıştığı antrenörü Levent Ilgın ile tanışmışlar. Sonrası da, Ocak 2011’de Karlsruhe’de gelen 53.04’lük dereceye kadar yükselen çıta...
picture

meliz redif

Görsel kaynağı: AA

Hedef, 53 saniyenin altı.
Allyson Felix ile birlikte en beğendiği yabancılardan olan Sanya Richards’ın da teşrif edeceği şampiyonadaki hedefini soruyorum: “Öncelikle, kendi derecemi geliştirmek ve 53’ün altına inmek istiyorum. 52.98’lik Türkiye rekorunun çok altını hedefliyorum. Geçen yıl Paris’te olduğu gibi yarı final koşabilmek isterim. Bu şampiyona sonrasında da Londra için gerekli olan 51.55’lik A barajına gözümü dikeceğim. 4x400 takımında yer almak tabii ki güzel olur, ama ben Londra’da asıl kendi branşımda yarışabilmek istiyorum. Dört yıldır Olimpiyat ile yatıp kalktığımız için, ondan sonrasını pek düşünmedim. Fakat 2016’da 27 yaşında olacağım. Kariyerimin en üst seviyesine o yaşlarda çıkmayı hedefliyorum.”
“Şu an 22 yaşındasın” diye başladığım bir cümlemi “23” diyerek bölüp, atletizmde yaş grupları doğum yılıyla belirlendiği için özel hayatında da artık doğduğu aya göre bir hesap yapmadığını söylüyor. “O zaman iyi ki milli atlet olmamışım. Yoksa 30 yaşındayım demek zorunda kalacaktım” diye düşündükten ve göbeğimi içeri çekmekten vazgeçtikten sonra konuyu hobilerine getiriyorum. “Atletizm haricinde pek bir şeye zaman bulamıyoruz. Ama fırsat bulursam arkadaşlarımla geziyorum. Macera ve tarih kitapları okuyorum. O anki moduma uygun her türlü müziği dinliyorum. Ama arabesk hiçbir zaman modum olmamıştır” diyor. “Allah o moda hiç sokturmasın” dileğimi “Amin” ile karışık kahkahalarla karşıladıktan sonra, yeniden spora dönüyoruz.
Usain Bolt’un ESPN’de yayımlanan söyleşisinde dile getirdiği “Starttan hemen önce yarışı hiç düşünmem. Onun yerine sevdiğim bilgisayar oyunlarını ve yarıştan sonra odama gidince yapacaklarımı düşünürüm” sözlerini hatırlatıyorum. “Onun her şeyi ilginç zaten” diyor, “Ben takoza giderken yarışı kafamda koşarım. Kendimi motive etmeye çalışırım.” Artı ve eksilerini soruyorum. “En güçlü olduğum bölüm ilk 200 metre. Sadece bir noktayı geliştirmeme izin verseler, son 150 metre derim. Son 150’mi geliştirirsem, Londra için A barajını bile geçerim!”
Ali Ekber Kayaş: Bu şampiyona bir prova
“Deseler ki, ‘Bundan böyle spor basınında atletizme sayfalarca yer ayrılacak. Ama tıpkı futbol basınının büyük bölümünde olduğu gibi, herkes aslında ‘skor yorumcusu’ olacak. Sakat mıydın, sorunların mı vardı, hedefin başka mıydı diye bakmadan, hatta seni izlemeden, sadece aldığın dereceye bakıp acımasızca eleştirecekler.’ Kabul eder miydin?” Biraz ‘tuzak’ kokan bu soruya, İstanbul’da 400 koşacak Ali Ekber Kayaş’ın cevabı çok net: “Ederdim. Ben hatayı önce kendimde ararım. Acımasızca da olsa, eleştirsinler. Ben de çıkar, performansımla onlara en güzel yanıtı veririm.”
Kamptaki en dobra ve en rahat isimlerden biri olan Ali, röportajımızın büyük bölümünde yukarıdaki soruya cevap verirken olduğu kadar içtendi: “Şampiyonada hedefim yarı final koşmaktı. Ama şimdi, final koşmam sürpriz olmaz demeye başladım. Daha sonra Avrupa Şampiyonası var Helsinki’de. Hedefim orası aslında, ama ev sahibi olduğumuz için burada da yarışıyorum. Ben burada Avrupa Şampiyonası’nın provasını yapacağım. Salonda koşacağınız derece, dışarıda yapacağınız derecenin göstergesidir. Sprintte yaklaşık bir saniyelik bir oynama olur dereceler arasında. Salonda koşacağım derece bir saniye oynayabilirse, Avrupa Şampiyonası’nda madalya kazanırım. Avrupa Şampiyonası’nda madalya almam da beni Londra’ya çok iyi hazırlar.”
Salondaki en iyi derecesini 31 Ocak’ta 46.91 ile koşan 1987 doğumlu Ali, atletizme 2003’te Ankara’da başlamış. “Tesadüftü başlamam” diyor, “Öğretmenim ve ilk antrenörüm Aylin Bilirküçük, atletizm takımı kurmak istiyordu. Onun taraması sonucunda çıkan sporculardan biriyim. Öğretmen olduğundan ve eşi de asker olduğundan dolayı Ankara’dan tayini söz konusu oldu. Ben de onunla göçebe hayatı yaşamak zorunda kalıyordum. Ama tabii eğitimimi tamamlamalıydım. Gazi Üniversitesi Beden Eğimi Spor Meslek Yüksekokulu mezunuyum. Okuluma yoğunlaşmam gerektiği için antrenör değiştirmek zorunda kaldım. İki sene boyunca bizim tabirimizle ‘reçete antrenman’la çalışmıştık. Yani uzaktan, mesajlaşarak... Fakat bu tip antrenmanlarla başarı elde etmek çok zor. Bu yüzden antrenör değişikliğine gittik. 2007’den beri Hacı Ahmet Pekel ile çalışıyorum. İnşallah jübileye kadar da devam edeceğiz.”
picture

ali ekber kayaş

Görsel kaynağı: Eurosport

‘Tek uçlu’ olmak, ya da olmamak...
Ali bunları anlatırken, benim kafamda hâlâ ‘prova’ meselesi var. Sonuçta İstanbul’daki organizasyon, salon da olsa bir dünya şampiyonası. “Bunun sebebi bizim iki uçlu olmak zorunda kalmamız” diyor. Bakışlarımdaki şapşallığı fark edince de ayrıntıya giriyor: “Mesela ABD takımında salon ile açık pist sporcusu farklıdır. Onlar tek uçlu hazırlanır. Biz ise önce salona, sonra açık piste hazırlanmak zorundayız. Ben de bu yüzden burayı bir prova olarak görmek zorunda kalıyorum. Bizim onlardan eksiğimiz olmamasına rağmen, aramızdaki fark bu noktada başlıyor.” Tamam da, o zaman neden biz de tek uçlu çalışamıyoruz? “Bu biraz imkânlarımızla ve spora bakış açımızla ilgili” diyor Ali, “Zaten topu topu bir tane atletizm arenamız olmasından da anlaşılmıyor mu?”
Atletizme başladığındaki performansını 1, kariyer hedefini ise 10 kabul ettiğimizde kendini hangi noktada gördüğünü merak ediyorum. “Ben atletizme başladığımda kariyer hedeflerim dünya şampiyonasında yarışmak ve bir olimpiyata gidebilmekti. Şimdi olimpiyatta yarı final ve dünya şampiyonasında final gibi hedeflerim var. Yani o 10 olan uç, benim için 15’e falan yükseldi. Şu anda yolun ortasındayım. En kısa zamanda zirveye tırmanacağım.”
Ertan Hatipoğlu: Yüzde 99 Kirani...
Ali Ekber Kayaş ile röportajımın 4x400 metre ile ilgili kısımlarını sonraya bırakayım. Şampiyonaya kadar devam edecek yazı dizimizin her bölümünün sonunda sözü Türkiye’nin önde gelen atletizm antrenörlerinden Ertan Hatipoğlu’na bırakacağımı söylemiştim. İşte Ertan Hatipoğlu’nun 400 metrede yaşanacak mücadele öncesi görüşleri:
400 metre erkeklerde, Degu’da dünya şampiyonu olan 1992 doğumlu Kirani James mutlak favori. Eski Olimpiyat şampiyonlarından Lee Evans’a çok benziyor. Hem uzun ve yumuşak, hem de yetenekli. Koşusunu hiç göstermiyor. Bu yılki en iyi derecesi 45.19 ve onu da koşalı daha bir ay olmamış. Gayet formda, ama ben kişisel olarak onu bu yıl eskisi kadar iyi görmüyorum. Tabii bu benim kişisel gözlemim. Hâlâ en büyük favori o, yüzde 99 o kazanır. Zaten buraya gelecek sporcular arasında uçurum var. Mesela Gil Roberts 45.39 koşmuş, ama Albuquerque’de, yani yüksek râkımda. O gün İstanbul’da koşsaydı o derece 45.80 civarında olurdu.
ABD’nin diğer ismi Calvin Smith Jr, eski 100 metre dünya rekortmeninin oğlu. Onun derecesi de nizâmi bir yerde koştuğu 45.73. Herkes onun ne yapacağını merak ediyor. Madalya alabilecek isimlerden biri. Onun dışında Bahamalılar sürpriz yapabilirler. 1989 doğumlu Demetrius Pinder var mesela. Fakat tabii Kirani’yi geçmeleri çok büyük sürpriz olur. Bunların dışında iki tane İngiliz var: Nigel Levine ve Richard Buck. Bir de Çek atlet Pavel Maslak var. Çeklerin bir geleneği vardır, ya 400 metrede ya da 400 metre engellide mutlaka can yakarlar. Ben Pavel’den bir sürpriz bekliyorum. Son zamanlarda derecesini çok ilerletti. Salonda ikinci tur kulvarsız olduğu için, her şey yaşanabilir. Salon dünya şampiyonalarında sürpriz biri madalya alabilir, Avrupa şampiyonasıysa birinci bile gelebilir. Tarihte bunun çok örneği var.
Ali’ye gelince; Ali bu yıl çok güzel bir derece koştu: 46.91. Fakat bunu 31 Ocak’ta, yani biraz erken koşmuş. Burada ondan daha iyi bir derece beklemek birazcık hayal gibi olabilir. Antrenörü, Ahmet Pekel gibi iyi bir uzman olduğu için, rotayı Avrupa Şampiyonası’na kırmışlardır. Buraya nasılsa madalya alamayız diye çıkacaklardır. Ali’nin burada tur atlaması, bence çok büyük bir başarı. Ki bana göre tur atlamayı başaracaktır. Gelişmeye müsait, genç bir isim. Ben ona güveniyorum. Ama en iyi derecesi biraz eskidi. Sonrasında daha zayıf dereceler koştu. Bu yüzden kendini geçmesi biraz zor. Bir de tabii favori olduğun yarışta başka koşarsın, ‘baba’larla başka koşarsın. Onlar senin kulvarını kapatır. Ali’nin tam sprint yapacağı yerde kulvarını kapatmış olacaklar. Bir, bir buçuk saniyelik klas farkı varsa, salonda böyle şeyler yaşanıyor.
“Sanya Richards favori ama...”
Herkes Sanya Richards-Ross’un rakiplerinden çok önde olduğunu düşünüyor. Ben de öyle düşünüyorum. Fakat kadınlarda durum bu kadar basit değil. Bulgar Vania Stambolova var. Bu yarışta sürpriz yaşanacaksa, bu sürpriz ondan gelir. Hiçbir zaman bu kadar kolay rakiplerle karşılaşmamıştı. Sanya’nın derecesi yüksek râkımda 50.71. O dereceyi İstanbul’a taşı, 51 saniyenin başı eder. E zaten Stambolova’nın derecesi de 51’in başı. Bu, Stambolova’nın en büyük fırsatı. Şampiyon olabilir, ama madalyasız da kalabilir. Onun dışında Aleksandra Fedoriva da kazanabilir ama ben bu kadar büyük bir sürpriz beklemiyorum.
Bir de Jamaikalı Patricia Hall var. 200’ü önde dönme ihtimali bulunuyor. Salonda 200’ü önde dönerseniz, devamını getirme şansınız da var. İlk 200'ü önde dönersen, bir tek son 50’de geçilebilirsin. Hall burada 200’ü önde dönerse, şampiyonluk mümkün olabilir. Zaten şampiyonluk gelmese bile madalya banko.
picture

ATHLETICS Sanya Richards-Ross

Görsel kaynağı: Reuters

Meliz’in en iyi derecesi 53.04, ama o artık tarih olmuş. Yakın geçmişte bir 53.52’si var ama ondan önce 54’lerde koşmuştu. Meliz’in vücudu çok güzel. Hiç tanımayan biri uzaktan baktığında “Bu fizikle 49’ları koşuyordur” diye düşünür. Ama o 53 saniye koşuyor. Demek ki bazı boşluklar var. Antrenman sürecinde halledilmesi gerekenler var. Bana kalırsa Meliz’in burada tur atlaması büyük başarı olur.
YARIN: Ali Ekber Kayaş, Halit Kılıç, Mehmet Güzel, Serdar Tamaç ve Yavuz Can’ın mücadele edeceği 4x400 metre.
NOT: Röportajların hem hazırlık hem de yazıya dökülüş sürecinde katkılarını esirgemeyen turkatletizm.com yazarlarından Kamer Durgeç’e teşekkürler.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam