paralimpik turkiye

Eurosport
TarafındanEurosport

Yayınlandı 10/09/2012 - 19:26 GMT+3

Paralimpik Oyunlar ev sahibi Britanya'da engellilere bakışı değiştirdi. Peki Türkiye ne zaman değişecek? İnan Güzelgün yazdı.

Poland's Lukasz Mamczarz competes in the men's High Jump Final F42 during the London 2012 Paralympic Games at the Olympic Stadium in London, September 3, 2012 (Reuters)

Görsel kaynağı: Reuters

Paralimpik Oyunlar dün akşam görkemli bir törenle perdesini kapadı. Peki iki haftalık bu serüvenden bizlere kalan ne? Hiç kuşkusuz birbirinden eşsiz insan hikâyeleri. Mesela Çinli Zheng Tao’nun insanüstü çabasına bir bakalım. İki kolundan yoksun olduğu halde kalçasından aldığı kuvvetle yüzerek fiziksel olarak avantajlı rakipleri geride bırakıp altın madalyaya uzandı. Yine bir başka yüzücü ancak bu kez fiziksel bir engelle değil zihinsel bir problem olan Asperger sendromu ile mücadele eden İngiliz, Jessica-Jane Applegate tarihi bir ilke imza attı. Onun 200 metrede kazandığı altın yalnız kendisi için değil Aspergerliler için de bir ilk ve zaferdi. Ya Alex Zanardi’ye ne demeli? Eski Formula 1 pilotu Zanardi, 2001’de geçirdiği kazada iki bacağını kaybetse de 45 yaşında Paralimpik’te yeniden doğdu ve el bisikletinde ülkesi İtalya’ya altın madalya kazandırdı.
163 ülkeden, rekor sayıda sporcunun katıldığı oyunlarda bizden birileri de vardı elbet. Her ne kadar ekrana ve gündeme pek yansımasalar da... Görme engelli Nazan Akın ve Duygu Çete judoda madalyaları boyunlarına asarken, yüzlerindeki gülümseme görülmeye değerdi. Halterde rekorları alt üst eden Nazmiye Muslu’nun mutluluk gözyaşları da. Neslihan Kavas Pekin 2008’den sonra masa tenisinde bir kez daha Çinlilerin arasında kürsüye çıkmayı başarırken, takım arkadaşı Kübra Öçsoy ile takım dalında da madalyaya ulaştı. Tekerlekli sandalye basketbol takımı bu sporun lideri ABD’yi devirerek ses getirirken, altı farklı spor dalında toplam 10 madalya kazanan diğer milli sporcular atıcılıkta üçüncü Paralimpik madalyasını kazanan gazi Korhan Yamaç, okçulukta Doğan Hancı ve halterciler Çiğdem Dede ile Özlem Becerekli oldu.
Golbol Milli takımı ise apayrı bir hikâye yazdı Londra’da. Görme engellilerden oluşan bu takım ilk kez katıldığı Paralimpik Oyunlar’da madalya kazanmayı başardı. Bu gençlerin çocukluk yılları sokaktan gelen top seslerini duyarak geçmiş olmalı. Ya da kulak verirken Ercan Taner’e, yalnızca hayal edebildiler efsane futbolcuları. Ama işte Stuart Hall’un tabiriyle futbol güzel oyun. Güzel olmasının sebebi herhangi bir yerde, bir top veya ona benzer bir cisimle oynanabilmesi. Golbol de bu tabire iyi uyuyor. Futbolun, hentbol ve bowling ile bir tür karışımı olan bu oyun görme engellilere spor yapma imkânı veriyor. Üçer oyuncudan oluşan takımlar zilli topun çıkardığı sesleri takip ederek savunma yapıyorlar ve topu elde ettiklerinde gol atmaya çalışıyorlar. Seyretmesi heyecanlı olsa da seyirciler tıpkı teniste olduğu gibi sessiz kalıyorlar ki sporcular topun sesini duyabilsin. Ancak bu sessizlik gol anında coşkuya dönüşüyor. Paralimpik’te milli takımın en golcü ismi olan 22 yaşındaki Tuncay Karakaya bu başarının anlamını “Arkadaşlarımı mutlu etmek en güzeliydi" diye ifade ediyor.

Ancak ülke olarak tıpkı Olimpiyat’ta olduğu gibi Paralimpik’te de sadece skor ile ilgilendik. Bazen Türkiye'de 8 milyondan fazla engelli olduğunu unutuyoruz. Bu belki de onları okulda, işte ya da sokakta pek sık görmediğimizdendir. Gönül isterdi ki televizyonlarda, gazetelerde bu oyunlar ve hikâyeler daha fazla kendine yer bulabilsin. Herkes tarafından konuşulsun. O zaman, sokağa adım atmaktan çekinen daha fazla insanı yüreklendirebilirdi bu. Ama daha da önemlisi engellilerin hayatın her alanında neler başarabileceklerini cümle aleme gösterebilir, onları ötekileştirmekten kurtarıp, engellilere adil ve sorumlu davranmak için herkese ilham verebilirdi
picture

nazmiye muslu

Görsel kaynağı: AA

Paralimpiyat Başkanı Sebastian Coe oyunların, ev sahibi Britanya’da engellilere olan bakışı tamamen değiştirdiğini vurgularken, ampute atlet Oscar Pistorius da Londra’da kendilerine engelli birileri gibi değil elit sporcular olarak bakıldığını ve stadyuma gelen insanların artık onların engellerinden ziyade yeteneklerine odaklandığını söyledi.
Kolları olmadan yüzenler, tek bacağıyla yüksek atlayanlar, gözleri görmeden koşanlar ve daha binlercesi iki hafta boyunca engel tanımadıklarını bu şekilde dünyaya ilan ettiler. Peki Pistorius’un dediği gibi neden engeller yerine yeteneklere odaklanmakta güçlük çekiyoruz? Bunun için bir engel mi var?
İşte Nazım Özgün’ün hikâyesi capcanlı önümüzde duruyor. Nazım 10 yaşında parlak bir öğrenci ama beşinci sınıfa kayıt yaptıramıyor. Annesi İrem hanım ile ne kadar çabalasalar da hiçbir okul onu kabul etmiyor. Üstelik dördüncü sınıfı takdir, SBS deneme sınavlarını ise Türkiye dereceleriyle bitirmiş başarılı bir öğrenci olmasına rağmen. Peki neden? Çünkü Nazım’a üç buçuk yaşında otizm teşhisi konulmuş. Yıllar içinde sosyal açıdan büyük ilerleme kaydetmiş, okulda üstün başarılar göstermiş olsa da ona olan bakış bir türlü değişmemiş. Görüştükleri tüm okullardan biz öyle çocuk almıyoruz normal öğrenci alıyoruz cevabını almışlar. Şimdi bir düşünmek gerek normal dediğimiz şey ne? Nazım’ı okuldan yoksun bırakmak mı? Ya da Paralimpik Oyunlar tüm görkemiyle devam ederken, milyonlarca engelliye böyle bir hayal sunulabilecekken, o yayından çalıp kısır futbol muhabbetine devam etmek mi? Aklıma Bülent Ortaçgil’in şarkı sözleri geliyor “Biri anlatsın hemen nedir bu normal?”
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam