Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Süper Lig - Bir taraftarın derbi haftası

Eurosport
TarafındanEurosport

Güncellendi 16/12/2012 - 14:37 GMT+2

Derbi haftası nasıl geçer? Bir taraftar, o haftayı nasıl yaşar? Kutay Ersöz yazdı.

futbol jenerik, fans

Görsel kaynağı: Eurosport

Pazartesi - Teknik,taktik, diziliş, analiz
Pazartesi sabah. Derbi bugün başladı. Hatta dün haftanın son maçının bitiş düdüğüyle başladı. Hatta ve hatta; eğer bir gün önceki maçta rakibine karşı farkı erken yakaladıysan, o andan sonrası artık derbinindir. Ama yine de biz derbiyi pazartesiden başlatalım.
Sabah, okula ve işe gitmek için evden çıkacaksın. İnsanlarla futbol muhabbetleri yapacaksın. Gazeteleri alıp okuyacaksın. Takımının son maçını değerlendireceksin. Seninle aynı takımı tutanlarla ,son hafta maçında yaşananların kısa değerlendirmesi, ondan sonra artık derbi kadrosu.
Kim oynamalı, hoca ne yapmalı, çift forvet mi yoksa tek forvet mi, takımdaki eksiklikler ne, takımda eksik, sakat-cezalı var mı, bir önceki maçta sakatlananların MR sonuçları belli oldu mu, rakibin eksileri – artıları... Okulda dersi dinlerken deftere, iş yerinde bilgisayar başında Word dosyasına, herkes seni çalışıyor sanıyor, sen sağ bek'e kimi yazacağını düşünüyorsun. Pazartesi derbi başlıyor, sen o gün teknik direktörsün. Ama yine de bir teknik direktör saygınlığına yakışmayacak lafları rakip teknik direktörlere atacaksın, tutamayacaksın kendini. Uzun süredir bu haftayı bekliyordun, unvanını koruyacaksın veya rövanşı alacaksın. Sakin kalmak kolay iş olmayacak.
Salı - Hakem kim olacak?
Takımı kurdun, son idmanlarda bir aksilik olmazsa aklındaki 11'i belirledin. Artık kafanda maçları oynamaya başlayabilirsin. Her galibiyet seni sevindirecek, umutlandıracak ama her yenilgide suçu hakeme atacaksın. Sahi, hakem kim olacak? Komplo teorileri eşliğinde hakem tahmineri...MHK kimi atayacak, hangi kulüp hangi hakemi istemiyor, son derbiyi kim yönetti, ne yaptı.. Zaten bir akşam öncesinden televizyon programları da bu konuya eğilmiş olacak. Geceden yükleneceksin, sabah düşünmeye başlayacaksın. Kulüp yöneticini rolünü bugün oynacaksın. Gerekirse masaya yumruğunu vuracksın iş yerinde; "biz bu hakem istemiyoruz" diyeceksin, sonra muhasebeci ile çay içmeye devam edeceksin.
picture

kadikoy boga

Görsel kaynağı: Eurosport

Çarşamba - Geliyoruz
Bugün büyük olaslıkla biletler çıkıyor. En yoğun, en koşturmalı, en somut gün bugün. Ev sahibi takımın taraftarıysan ayrı, deplasman taraftarıysan ayrı planlar yapacaksın. Biletix gişelerinden 10.00'da çıkacak biletler, saat 12.00 olmadan bitecek. Aldın aldın, alamadın karaborsa bilet aramaya başlayacaksın. En rahatı kombinenin olması. Ama o da kesmez. Acaba ilgi nasıldı? Uzun kuyruklar oluştu mu gişede.? İnternet sitesi yoğun talebe cevap veremedi mi? Hatta ezeli rekabet burada da yeni bir branş açacak. En hızlı kıimin biletleri bitti, en çok kim bilet sattı. ''Biz geçen sene 10 dakikada bitirdik” vs. “O da bir şey mi, biz biletler satışa çıkmadan bitirdik''...
Maça kimler hangi arkadaşların geliyor, aralarında “uğursuz” sıfatı taşıyan geçmiş yenilgileri yerinde yaşayan insanlar var mı? Tribün nasıl olacak, ne yapmalı, koreografi olacak mı? Peki binlerce bilet nereye gitti. Ya tribünde istediğin ortam oluşmazsa, maça 1-0 önde başlama imkanı sağlayacak o baskıyı kuramazsan. İşte o baskı bugün oluşuyor, bunu iyi biliyorsun. Kritik bir günü yaşıyorsun.
Deplasman tarafındaysan planlar daha farklı. Önce yetkili ve etkili insanların sana izin vermesi gerekiyor. O izni vermemek için, türlü türlü baheneler uydurmaları gerekiyor. İzin verilmezse zaten konuşacak bir şey yok. İzin verilirse organizasyon hazırlıkları başlasın. Biletler ne kadar, alalım mı, gidelim mi, bileti alırsak nasıl gideriz, kimle gideriz?
picture

kadikoy boga, fenerbahce

Görsel kaynağı: Eurosport

Doğruya doğru, bugün ilk defa derbide sana da görev düştüğünü fark edeceksin. İlk defa kendi rolünü oynayacksın, yani taraftar olacaksın.
Perşembe - Nostalji
Kadro hazır, hakem belli, biletler alındı. Maç günü yaklaşıyor. Artık bekleme sürecine giriyorsun. Aklına eski maçlar gelmeye başlayacak. O stadyumda oynanan son maç, 20 sene önce babanla gittiğin ilk derbi, efsane futbolcular, unutulmayan goller. Zaten televizyon kanalları da derbinin unutulmaz maçlarını vermeye başlayacak. İster istemez izleyeceksin. Daha önce 50 defa izlesen de 51.defa izleyeceksin. Sonu değişmeyen filmi izlemek gibi. Ama yine de heyecanlanacaksın. Bu sefer gol olmayacak sanki? 1992 yılına sesleneceksin; “Vur ulan”
Haftanın başında kurduğun kadro bile eski maçların etkisinde kalacak. “İlk 20 dakika gol yediğimizde böyle oldu”, “kesin 98'teki maçta olduğu gibi erken kırmızı çıkar...”
Bu arada eski gelenekler de devam edecek. Belki son kez bir idman çıkartması, futbolculara baklava yedirme, başkan da bir ziyaret yapar. Tıpkı 90'lar gibi. Bir de eski futbıolculardan birinin (özellikle yabancıların) bir röportajı düşer. Türkiye'de derbi çok başkaydı. Fenerbahçe taraftarlarını hiç unutmadı. Galatasaraylılar stadyumu cehenneme çeviriyordu.
Cuma - Kamp
Takım gibi senin de son ciddi antrenmanın. Nasıl takım basına kapıları kapatıyorsa, sen de rakip takım taraftarına kendini kapatacaksın. Haftanın son iş gününde son düdük çaldığında cepheler alınmış olacak, herkes köşesine çekilecek. İş yerindeki Fenerbahçeli bekçiyi, okuldaki Galatasaray atkılı çocuğu bir daha Pazartesi göreceksin. Tabi içinizden biri hastalanmazsa. Cuma, son kozlarını oynama günü, son demeçlerini vereceksin. Belki son iddialaşmalar.
picture

galatasaray koreografi

Görsel kaynağı: AA

Cumartesi - Arefe
Kafandaki maçlar devam ediyor, aldığın biletler kontrol ediliyor, tribün arkadaşlarına son mesajlar, “yarın kaçta buluyoruz, nasıl gidiyoruz”, beraber izleyeceğin insanlarla son planlar “kimde toplanıyoruz”. Bunlar zaten bilinen şeyler aslında, sen sadece zaman geçirmek için soruyorsun. Muhabbet olsun, laf olsun, kafalar dağılsın. Herkes gergin, sen de gerginsin. Belli etmemeye çalışıyorsun. Rahatlamak için en iyimser olanlara telefonlar açılır, belki akşam onlarla sokağa çıkılır. Sabahlamak bile mümkün. Zaten gidip uyuyabilecek olan pek yoktur. Kafanı yastığına vurduğunda bütün roller sona erer, artık ne teknik direktörsün ne bileti olan taraftar.. Artık takım tutmaya başladığın ilk günlerdeki çocuksun. Zeki Demirkubuz'un hikayesindeki gibi; “Acaba Burak Yılmaz ne yapıyor, acaba Volkan Demirel ne düşünüyor?” Yaşın kaç olursa olsun aynı heyecan. Bayramdan önce yatağa giren çocuk gibisin.
Her çocuk gibi kahramanlara ihtiyaç duyuyorsun..O kahramanların hem senin gibi heyecanlanmasını, tutkulu olmasını hem de seni sakinleştirecek olgunlukta olmasını bekliyorsun, umuyorsun. Onların da senin gibi uykusuz kalmasını istiyorsun ama bir yandan da onların dinlenip yüzde yüz hazır olarak sahaya çıkmalarını diliyorsun. Gerçekten; acaba ne yapıyorlar? Kampta durumlar nasıl? Menemen mi yiyorlar, pişti mi oynuyorlar, huzursuz olan var mı, yediği yemekten zehirlenen veya birbiriyle kavga eden. Belki eşiyle kavga edip bir yerini yaralayan. Hoca ne düşünüyor peki? Hiç bir zaman o saatte, o anda bu soruların cevabını bilemeyeceksin ama ömrünün sonuna kadar her arefe günü yatağa girdiğinde bunları soracaksın.
Pazar - Kıyamet
Artık sen sen değilsin. Yanında akil biri olmalı bugün. Ya kız arkadaş-eş, ya anne-baba, ya en iyi arkadaş. Kim varsa o gün yanında, onun rolü aslında bugün. O gün hiçbir sevgili "bugün maç saatine kadar ne yapıyorsun" diye sormamalı, hiçbir baba "Galatasaray-Fenerbahçe senin ekmeğini mi veriyor" dememeli, mahalledeki bakkal "Oğlum ne anlıyorsun bu maç işlerinden" dememeli. Yılın 363 günü, sezonun 32 haftası bunları duymaya razısın, ama yılın o iki günü, bunları duymana gerek yok. Zaten onlar sorsa da sen duymayacaksın. Bugün o gün değil. Bugün sen sen değilsin ve yanında bunu anlayacak birileri olmalı.
Evden çıkacaksın. Maç saati nasıl gelecek belli değil. 6 gün geçti ama son 6 saat geçmeyecek. Takım tesislerden ayrılınca, stada varında, kadro açıklanınca, takım sahaya çıkınca, ilk düdük çalınca... Her yeni olayda, her yeni gelişmede içinde bir şeyler kopacak, birşeyler atacak, kalbin yerinden fırlayacak. Ne olduğunu hiçbir zaman anlayamacaksın, anlatamayacaksın. Belli bir saatten sonra artık senin yapacağın hiçbir şey kalmayacak. Eğer tribündeki şanslı azınlıksan en azından tezahüratla, alkışla, ıslıkla oyunun kaderine etki ettiğini düşünebilirsin. Ama dışardaysan, sadece her hafta geliştirdiğin yeni totemleri deneyeceksin. Tutsa da tutmasa da, sadece bir şey yapmış olmak için. Dua edeceksin, parmak ısıracaksın, tırnak yiyeceksin... Artık sen, sen değilsin. Sabah kalkıp hakem son düdüğü çalana kadar geçen süre, dünyada olmadığın zamanlar...
picture

fenerbahce, koreografi

Görsel kaynağı: Resmi Siteden Alınmıştır

Pazartesi - Sabah
Rüya görüyorsun. Rüya gördüğünü anlıyorsun. Yavaş yavaş gerçeğe dönüyorsun. Rüyadan uyandığını fark ediyorsun. Çok kısa bir an sonra tam anlamıyla uyanacaksın. Gözünü açıyorsun. Yine normal bir gün. Yanında eşin uyuyor veya içeride annen kahvaltı hazırlıyor. Herşey normal. Hayata yeniden dönüyorsun, yeni bir gün başlyor. Bugün ne? Bugün günlerden pazartesi. Dün? Dün pazardı. Dün maç vardı...
10-20 saniye gibi kısa bür sürede dün geceyi hatırlamaya başlayacaksın. Gün boyunca yaşadığın bütün şeyler geriye doğru sırayla aklına geliyor... Ve işte o an. Bir önceki pazartesi gününden sonra yaşadığın bütün o duygular, hisler, bütün o çaba, bütün o heyecan, bir sonraki pazartesi sabahı uyandıktan 20 saniye sonrası için. Kazanmışsan o an duyduğun hazzın ötesi yok, yenilmişsen o pazartesi sendromunun daha beteri yok.
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam