Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

Çöküş: Evine dön Simone

Eurosport
TarafındanEurosport

Güncellendi 26/02/2013 - 21:43 GMT+2

Fenerbahçe Ülker'deki görevinden istifa eden Simone Pianigiani arkasında neler bıraktı? Uğur Ozan Sulak'ın kaleminden...

simone pianigiani, fenerbahçe ülker, fenerbahce ulker

Görsel kaynağı: AFP

Düşünün, kariyerinizin en büyük değişimi için önünüzde sadece bir adım var. Bir hamle sonra, sizi siz yapan, doğup büyüdüğünüz ve 43 sene boyunca içinden hiç çıkmadığınız şehrinizden ayrılabilirsiniz. Daha detaylıca düşünün, korkuyor musunuz?
Simone Pianigiani, aktif basketbol antrenörlük kariyeri boyunca hiçbir sezonu şampiyonluk dışında bir dereceyle tamamlamamıştı. Hiç korkmadı, asla tedirginliğe düşmesine neden olacak bir mini-kaos bile tecrübe etmedi. Altı sezon, on beş kupa. Evet, işleyen bir yapıya sahipti ve Euro bölgesindeki kriz sonrası sponsorların büyük bir bölümünün desteğini çektiği İtalya Ligi’nde ‘Ergin Ataman’ın yarattığı modern Siena’yı' (kabul edin, hâlâ komik) şampiyon yapması çok zor değildi.
Pianigiani, milenyumun başında Montepaschi’yle yapılan anlaşmanın ardından kaynaklarını neredeyse 20-25 katına arttıran Siena’ya bundan daha farklı bir olgu kazandırmıştı. Dönem boyunca içselleştirdiği, ne Recalcati’nin ne de Ataman’ın tamamiyle oturtamadığı felsefenin son halkasıydı. Siena rakiplerini sadece yenmiyordu, onların umutlarını kırıyordu.
O kadar olağanüstü bir makine yaratmıştı ki, hedefe ilerlerken herhangi bir sorun yaşanmayacağını herkesin bilmesini istiyordu. Bunu bazı yönlerden Simone’nin yönetim becerilerine bağlayabiliriz ama nasıl Shaun Stonerook, Terrell McIntyre ya da Benjamin Eze gibi adamlar ona tapıyorsa, Aradori ve Hairston gibilerinin sevgisini kazanamamıştı.
Bir basketbol klişesi olan “sistemle beraber yükselen adamlar” onun takımındaydı ve 2002’de Tyus Edney’e sahip Ettore Messina gibiymişçesine Bo McCalebb’i rahatlıkla geçiş hücumunun tepesine yerleştirdi. Savunmada topa baskı temelli oyun planını McIntyre’dan daha iyi bir şekilde kotaran Bo, sonuna kadar gitmesini sağlayabilirdi. Bu yüzden, ilk maçta 89-41 kaybettiği Dusan Ivkovic’i üç maçta da ezdiği 2010-11’in kariyerinin zirvesi olduğunu söylemek gâyet mümkün. Üç F4’te hüsran yaşamış başkan Minucci dahil, Toskana’da herkes bu masalsı çeyrek final serisinin ardından Siena’nın kupaya gidebileceğini düşünüyordu. Olmadı. Üçlük haricinde hiç şut kullanmayan ancak inanılmaz bir maç çıkartan Dimitris Diamantidis ve Zeljko Obradovic, en dokunaklı Euroleague hikâyelerinden biri olabilecek bu şampiyonluğa izin vermemişlerdi. Ferdinando Minucci ve Simone de muhtemelen o günün ardından durumun farkına vardılar.
picture

2011-12 Serie A Montepaschi Siena Pianigiani e Bo McCalebb

Görsel kaynağı: Ciamillo-Castoria

Simone Pianigiani, 18 yaşında girdiği Palasclavo kapılarından tam 25 sene sonra Fenerbahçe için çıktı. Bu kararı almak zorundaydı çünkü idolü Ettore Messina gibi olmak için Moskova’da, Genoa’da, Berlin’de, Londra’da... Her yerde zirveyi görmeliydi. Ancak Kasım 2012'deki röportajda, “Siena’dan gitmek, sadece ‘gitmek’ anlamını taşımıyordu. Bundan çok daha özeldi” derken Ettore Messina’nın herhangi bir röportajında size fark ettirmeyeceği duygu dışavurumunu Pianigiani’de hissedebilirdiniz. Korkuyordu.
Röportajdan sonra etraflıca düşündüğümü hatırlıyorum. Simone’nin durumunu David Blatt’le ilişkilendirmeye çalışmıştım ve elimde bunun için pek fazla veri yoktu. Başarısız olur muydu? Sezonu tamamlamadan İstanbul’dan gider miydi? Pek ihtimal vermiyordum ancak iyice muhakeme ettikten sonra şu teoriyi üretmiştim: Aynı transfer döneminde Bo McCalebb, Romain Sato, David Andersen’i kadroya katıp, Rimantas Kaukenas’la imza aşamasına gelmek normal değildi. Elbette, değil ülke; doğup büyüdüğü şehrin dışına ilk kez çıkan bir insan, adaptasyon sürecini hızlandırmak için yanında daha önceden çalıştığı kişileri isterdi. Kendi kendime durumu aklımdan geçirirken Pianigiani için doğru yerin Türkiye olmadığını tezini, bu şekilde yıkmaya çalışmıştım. Beceremedim çünkü her gittiğim basın toplantısında “Bugün de duvara yeni bir taş ekledik” lafının yerini “McCalebb yoksa, kimliğimiz yok” almıştı. Takıma istediği hiçbir şeyi yaptıramıyordu. Korkunun yerini, kabullenememe almıştı. Bu kadar başarısız olduğuna inanamıyordu.
Ben daha önce iki kez, sezonun Pianigiani için tersine dönebileceğine inandım. Birincisi, Top 16’daki ilk iç saha maçı Siena’ydı. Bu kadar acı verici ve şanssız bir mağlubiyetin ardından oyuncuların duruma tepki vereceklerini rahatlıkla öngörebilirdiniz ki; Pianigiani de Maccabi maçından sonra “Oyuncularım Siena yenilgisinin ardından soyunma odasında ağladılar” demişti. Durumun daha da kötüye gittiğini hepimiz hatırlıyoruz. Nitekim, kontrol tamamen yitirildi ve Pianigiani o gece Arena’yı tribünlerden gelen “Evine dön Simone” tezahüratlarıyla terk etti.
picture

simone pianigiani, fenerbahce ulker

Görsel kaynağı: AA

İkinci olarak ise elbette Türkiye Kupası. Bu kadar yoğun eleştirilere, bu denli büyük baskıya karşılık takım Galatasaray’ı yenerek kupa kazanmıştı. Hayır, önceki başarısızlığı meşrulaştırmaya çalışmıyorum ama durumun çok eğlenceli “Ya, adam bir kere takımın başında yoktu. Onda da kupa kazandık” esprilerinden tersine dönebilme ihtimali bana makul gelmişti.
Son olarak, Barcelona maçında durum 41-19’ken molayı işaret edip, kafasını kaldırdığını ve tek tek tribünlere baktığını hatırlıyorum. Sanki gitmeden önce vaziyeti son bir kez kontrol etmek istiyor gibiydi. Bittiğini biliyordu.
Bu kadar sevdiğiniz biri için normalde Zach Lowe’ın Point Forward’dan ayrılırken kaleme aldığına benzer, ‘Farewell, Simone Pianigiani’ yazıp altını doldurmanız daha mantıklı ama ben yine röportajdan alıntı yapacağım. Umarım, Avrupa’nın herhangi bir yerinde ideolojini gerçeğe dönüştürme fırsatı bulursun. Hoşçakal Simone.
“Bu yolda, fazla duygusal olamazsınız. Top çemberin içine girdiği bir gün ‘Evet!’ diye bağırıp, dolaşıp çıktığında hemen sistemi eleştirmeye koyulmamanız gerekir”
Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam