Popüler Sporlar
TÜM SPORLAR
Tümünü göster

“Deron çok ayrıydı”

Eurosport
TarafındanEurosport

Güncellendi 04/12/2011 - 09:49 GMT+2

Beşiktaş Milangaz’ın koçu Ergin Ataman, siyah-beyazlılardaki hedeflerinden, Deron Williams’a, lokavt sonrası transfer politikasına kadar pek çok konu hakkında Eurosport.com Türkiye’ye özel açıklamlar yaptı.

Ergin Ataman

Görsel kaynağı: Eurosport

Akatlar yolunda röportajın nasıl geçeceğini aramızda konuşurken aslında biraz da korkuyorduk. İki gün önce kadrosundaki en önemli iki basetbolcuyu kaybetmiş, hatta transferi kesinlemiş üçüncü süperstarı antrenmana bile çıkamamış bir koçun moralinin üst seviyde olmasını bekleyemezdik. Fakat tecrübe kolay kolay elde edilen bir şey değil ve Ergin Ataman da bu konuda Türkiye’nin en iyilerinden biri.
Öncelikle lokavtın sona ermesi konusunu ele alalım. Hedeflerinizde bir değişim var mı? Şampiyonluk için halihazırda çeşitli demeçlerde bulunmuştunuz, Deron'ın takımdan ayrılışı durumu ne kadar farklılaştıracak?
Tabii ki doğal olarak güç kaybediyoruz, takımımızın en önemli oyuncusu gidiyor. Sadece Deron değil, pota altında Türk statüsünde bulunduğu için Semih'in eksikliğini fazlasıyla hissedeceğiz ama her iki mevkiiye de takviye yaparak kadro derinliğini yeniden sağlamayı planlıyoruz. Bu aşamada transfer edeceğimiz oyuncular çok önemli. İstediğimiz şekilde transferleri gerçekleştirirsek hem Türkiye hem de Avrupa'da şampiyonluğun en önemli adaylarından biri oluruz çünkü Kemp, Erceg, Hawkins gibi oyuncularımın form düzeyi üst seviyede. En kısa sürede telafi etmeye çalışıyoruz, hedeflerden uzaklaşmak gibi bir şey kesinlikle söz konusu değil.
Peki aklınızda belirli bir isim var mı?
Hayır, şimdilik yok. 9-19 Aralık arası NBA'deki takım kadrolarının şekillenmesini bekliyoruz. Özellikle 19 Aralık'tan sonra önemli bazı serbest oyuncuların açıkta kalacağını varsayıyorum. Onun için iki oyuncudan birinde acele etmeyeceğiz. Pota altına hızlıca bir transfer yapma hedefimiz var, Deron Williams'ın yerine gelecek oyuncuda ise ince eleyip sık dokuyacağız. O pozisyonda transfer gerçekleşene kadar daha çok David Hawkins'i kullanmayı planlıyorum. Ek olarak Petravicius'un iyileşip iyileşmediğini, son durumunu araştırıyoruz. Top 16'ya kalamayan veya maddi problem yaşayan kulüplerin bazılarından da oyuncu alabiliriz.
NBA süperstarı Deron Williams'a veda ettiniz. Hakkındaki düşünceleriniz neler? Günlük yaşamda iletişiminiz nasıldı?
Çok iyiydi. Malum, Deron Williams'ın saha içinde ne kadar büyük bir oyuncu olduğu tüm dünya basketbol kamuoyu tarafından kabul edilmiş durumda. Yeteneğini tartışmaya gerek yok sanırım. Bunlardan bağımsız, Deron parke dışında da son derece mütevazi, takım içinde bizimle veya arkadaşlarıyla iletişimi üst düzeyde, hep neşeli bir kişilik. Hani böyle soğuk, egosu üst düzey olup da kenara çekilen bir adam değil. Bu yüzden hem çok iyi bir oyuncu-antrenör, hem de arkadaşça bir ilişkimiz oldu. Taraftarla olan iletişiminden bunu açıkça görebiliyoruz zaten.
Utah'ta yaşadığı sorunlarla beraber, Jerry Sloan'un kovulma sürecinde etkili olduğu iddia ediliyordu. Çalışılması zor bir oyuncu olduğu basın tarafından sıkça dile getirilmişti ama Beşiktaş'ta tam tersi oldu sanırım?
Valla tam tersi oldu. Bizde her konuda bir not vermem gerekirse on üzerinden on veririm.
Peki bu sezondan ziyade genel olarak Beşiktaş'ta misyonunuz ne? Euroleague'de uzun vadeli düşünüyor musunuz?
Elbette. Beşiktaş'ı Euroleague'e sokmaya çalışıyoruz, en önemli hedefimiz o. Baktığımızda bizim en önemli üç rakibimiz Anadolu Efes, Galatasaray ve Fenerbahçe Euroleague'de oynuyorlar. Türk basketbolunun yükselişi ortada. Dördüncü bir takımın da Euroleague'de yer alabileceğini düşünüyoruz ve bunun da taraftarıyla, kulüp yapısıyla, gelenekleriyle Beşiktaş olmasını arzuluyoruz. Sezon içinde ligde final oynama, şampiyonluk gibi hedeflerimiz de var ama benim bu çatı altındaki bir numaralı amacım Beşiktaş'ı Euroleague'e taşıyabilmek.
Bu sezon Deron'ın takıma yaptığı etki ortada. Peki geçtiğimiz yıl Iverson ile aynı etki olmadı, neden? Burada sorun Iverson kaynaklı mıydı, sakatlığı mı tek sorundu, Türkiye'ye mi alışamadı? Neydi sizce?
Şimdi çok farklı durumlar. Iverson Türkiye'ye yaklaşık üç sezon basketbol oynamadan, çok ciddi bir sakatlık geçirerek, 35 yaşında geldi. Tamam, Iverson çok büyük bir star ama şimdi bir oyuncunun Deron Williams gibi basketbol yaşantısının en verimli döneminde gelip oynaması var, bir de kariyerinin son döneminde sorunlu dizlerle forma girmeye çalışması var. Onu bıraktım, bakıyorsun Deron'ın devam eden 17 milyon dolarlık kontratı mevcut ama Iverson boşta yani. Zannetmiyorum ki NBA'den yeni takım bulsun...
Kariyerinizde birçok yetenekli oyuncuyla çalıştınız. Beraber çalışmaktan en çok keyif aldığınız, kısaca kadronuzdaki en iyi oyuncu kimdi?
Şimdi Deron Williams'ı bir kenara koymak lazım tabi. İlk geldiği gün biz İtalya'da, Bormio'da kamptaydık. Siena ile hazırlık maçımız vardı. Deron uçaktan yeni inmiş, maçın yapılacağı salona geldiği anda "koç ben oynamak istiyorum" dedi. Aslında antrenör olarak hiçbir zaman o şartlarda forma şansı vermem ama ben de sırf merakımdan, "bir oynasın bakalım, nasılmış" (gülüyor) diyerek o gün Deron'a 15 dakikaya yakın süre verdim. Hatta maçtan sonra Twitter hesabıma "Avrupa'da görmüş olduğum en büyük basketbolcu" diye yazdım. Ondan sonra Deron adaptasyon dönemi nedeniyle ufak bir düşüş yaşayınca "ya sen de ne kadar çabuk karar veriyorsun" diye eleştirildim ancak nihayetinde sonuç ortaya çıktı. Deron Williams'ı mutlaka ayırmak gerek. Onun dışında en yetenekli oyuncu kim derseniz, hepsi yetenekli ama en büyük dersen yine biraz eskilere gideceğim: Petar Naumoski. İyi oyuncu olmak, yetenekli oyuncu olmak farklı, büyük oyuncu olmak farklı. Petar Naumoski çok büyük bir oyuncuydu. Misal rahmetli Alphonso Ford, çok büyük bir oyuncuydu. Keza Vrbica Stefanov. Türk oyuncular arasında bir isim vermem gerekirse de kişiliğiyle, mücadeleci yapısıyla, gelişimiyle Ömer Onan. Ben yıldız takım antrenörüylen Efes Pilsen üst yönetiminde "Ömer a takımda oynayamaz" fikri mevcuttu ama Ömer'in o takımda bile öyle bir mücadele düzeyi, öyle bir yüreği vardı ki oralardan çıkıp benim Efes'te final-four oynadığım sezonki takımın altıncı adamlığına kadar yükseldi ki biz zaten o dönem altı kişi oynuyorduk (gülüyor). Ömer şimdi 33 yaşında ama hâlen kendini geliştiriyor. Bu da beni çok etkilemiştir, hatta size şöyle söyleyeyim, altyapılarda minik takımlarda basketbola yeni başlayan çocuklar için Ömer Onan rol modeli olmalı. Bir idol olarak görüyorum ben Ömer Onan'ı.
Siena günlerinize dönelim. Simone Pianigiani zamanında sizin de yardımcılığınızı yaptı ve şimdilerde yönettiği Siena, Avrupa devlerinden birine dönüşmüş durumda. Siz Saporta şampiyonluğuyla beraber modern Siena’nın temellerini atmıştınız. Belki daha çok şey başarabilirdiniz ama önünüze üç kulvarda da Messinalı Benetton çıktı. Genel olarak Siena organizasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz? O günleri özlüyor musunuz?
Evet, Siena’da geçirdiğim yıllar benim kariyerimin en parlak, en başarılı ve en mutlu olduğum dönemiydi. Biliyorsun o dönemde takım İtalya’nın orta sıralarında yer alıp, play-offlara zor giriyordu. Benim oraya yerleştirmiş olduğum felsefeyle Saporta Kupası’nı kazandık, İtalya Kupası’nda final oynadık ve ilk kez katıldığımız Euroleague’de final-four’a çıkma başarısı gösterdik. Ama işte dediğin gibi hep karşımıza Messina çıktı. İlk sezon Kinder Bologna’ya, ikinci sezon Messina Benetton’a geçtikten sonra da Treviso’ya kaybettik ancak aramızda şöyle bir fark vardı; Ettore’nin o dönem çalıştırdığı Bologna’da Jaric, Griffith, Ginobilili inanılmaz bir kadro vardı. Keza Benetton da Garbajosa, Tyus Edneyli kadrosuyla o sezonun rüya takımıydı. Bizse Siena’da gayet mütevazı bir kadroyduk. İlk yıl Saporta’yı aldığımızda 2 milyon dolar, ikinci yıl Euroleague’de final-four oynadığımız Mirsad, Alphonso Ford, Stefanovlu kadronun ise 5 milyon dolarlık bütçesi vardı. Onun için Euroleague’de önümüze hep Messina çıktı. Bunlarla beraber, kariyerimde yapmış olduğum en önemli, en yanlış karar da Siena’dan erken ayrılmak oldu benim için. Çünkü tamamen kendi isteğimle gittim ve ben ayrıldıktan sonra da o iskeletini kurduğum kadronun yükselişi devam etti. Pianigiani bildiğin gibi beş sezon üst üste şampiyonluk gördü.
Amerika tecrübenizden bahsedelim biraz. Malum 1998-99 sezonunda Stanford Üniversitesi’nde Mike Montgomery ile çalıştınız. Stanford dönemde konferans şampiyonluğu yaşarken siz de gözlemlerde bulunuyordunuz. Bu deneyim basketbol anlayışınıza ne kattı? Amerika ile hâlen iletişim içinde misiniz?
Valla açıkçası Mike Montgomery ile iki sene öncesine kadar sürekli konuşuyorduk. Hatta kendisini Türkiye’de bir seminere davet etmiştim ama son anda terör olayları nedeniyle koç gelmekten vazgeçmişti. Görüşme şansı bulamayınca da biraz koptuk açıkçası. Yaşadıklarıma gelirsek; benim için çok güzel bir tecrübeydi. Sadece teknik anlamda değil, genel Amerikan basketbolunun yapısını öğrenmek için bir yılımı harcadım. Günlük yaşamı takip ettim, kampus içiyle sınırlı kalmadım. Sadece parke üzerini değil, pazarlama yönünü de dikkate aldım. Mesela kolej basketbolundan arta kalan vakitlerde Los Angeles Clippers’ın bünyesini incelemişliğim var. İnsanların yalnızca kazanmak için değil, şov duygusuyla yıldız oyuncuları seyretmek için salona gittiğini gözlemledim. Nitekim bunun da ne kadar gerçek olduğunu Türkiye’de yaşadık yani. Deron’ın gelmesi, takımın biraz hedef büyütmesiyle Beşiktaş Fenerbahçe Ülker maçına 12.000 kişi topladı. Bunlar önemli şeyler.
Cumartesi günü Eurosport olarak Shumpert’la röportajdaydık da o, “Bologna’ya Ergin Ataman gelmeseydi ben takımdan çoktan ayrılmıştım. Benimle çok ilgilendi, bu yüzden Türkiye’ye de onunla beraber geldim” dedi. Shumpert ile beraber uzun yıllar geçirdiniz, ne düşünüyorsunuz?
Siena’dan sonra bir de yarım sezonluk Bologna deneyimim oldu. Gerçi o dönem Siena kadar mutlu geçmedi benim için çünkü Fortitudo Bologna kulübünün çok ciddi idari sıkıntıları vardı. Kulübün son dönemiydi ve ben bunları hiç bilmeden gittim oraya. İdari anlamda büyük zorluklar yaşadık. Shumpert da o kadroda vardı. Hatta hiç unutmuyorum, o idari sorunlar nedeniyle ben Shumpert’tan çok memnunken yönetim onu satmak için uğraşıyordu. Nitekim ben ayrıldım, üç hafta sonra Shumpert bonservisiyle Benetton’a gönderildi. Türkiye’ye geçtiğimde ise Shumpert’ı Beşiktaş’a aldım. Bir sezon sonra Efes ile anlaşınca yine onu yanımda götürdüm. İletişimimiz fena değildi anlayacağın. Geçen yıllar boyunca Shumpert’ı bu kadar sık tercih etmemin sebebi, oyun içinde gerektiğinde Avrupalı gerektiğinde de Amerikalı olabiliyor. Müthiş bir basketbol zekası var, hem üç numara hem de dört numara oynayabiliyor. Benim basketbol felsefemde çok önemli yeri olan bir oyuncu. Ayrıca çok da iyi bir profesyonel, çalışması çok kolay.
Beşiktaş’tan önce Avrupa’dan herhangi bir teklif aldınız mı? Beşiktaş’taki mevcut misyonunuzu tamamladığınızı hissederseniz yurt dışında tekrardan çalışmayı düşünür müsünüz?
Beşiktaş’la geçtiğimiz sezon ortasında anlaştım biliyorsun. O dönemde Avrupa’da görüşmelerim oldu, olmadı değil. CSKA Moskova ile temas halindeydim, İtalya ve İspanya’dan da üç kulüp ile masaya oturdum. Şu bir gerçek ki, Avrupa piyasasında bir ismimiz var. İnsanlar antrenör düşünürken o isimlerin arasında Ergin Ataman da geçiyor. Bu güzel bir şey. Bugün Türkiye’de Türk antrenör olarak bu minvalde söyleyebileceğimiz tek isim Oktay Mahmuti, Fransa’dan da Erman Kunter’i sayabilirim. Avrupa’da antrenör ihtiyacı olduğunda biz de düşünülen kişiler arasındayız. Ha, önümüzdeki yıllarda olur mu olmaz mı bilemiyorsun. Hiçbir zaman belli olmuyor çünkü. Geçen sene de Beşiktaş’a gelmeden önce hakikaten CSKA Moskova’yla çok ciddi şeyler vardı. CSKA’nın en önemli üç antrenör adayından birisiydim ama o dönemde bir türlü karar veremiyorlardı. Ben de o süreçte beklemekten sıkılmıştım ve Beşiktaş’la anlaştım. Belki onlar sonunda Kazlauskas’ı seçtiler üç ay sonra ancak belki ben beklesem beni de seçebilirlerdi. O yüzden buralarda olmak gurur verici. Şu anda ise açık söyleyeyim, Beşiktaş’la, hatta Beşiktaş Milangaz diyeceğim çünkü Beşiktaşla, Beşiktaş Milangaz arasında ciddi farklar var. Beşiktaş çok büyük bir camia ama maddi kriz olduğu zaman çalışması çok zor oluyor. Ciddi bir sponsorla birleştiği zaman ise çalışması çok zevkli keza büyük bir camia finansal kaynakla birleştiği zaman güzel ortam oluşuyor. Bu parasal destek devam ettiği ve Beşiktaş Milangaz yönetimi beni istediği sürece benim buradan ayrılmam için bir sebep yok. Elbette profesyoneliz, sezon sonunda bir buçuk yıllık kontratım bitiyor. Oturup konuşuruz. Onlar farklı bir düşüncede olabilir, ben farklı bir düşüncede olabilirim ama şimdi söyleyebileceğim tek şey Beşiktaş’ta mutlu olduğum. Hedefimi de başta söylemiştim, bu takımı Euroleague’e sokmak istiyorum.
2009’daki Efes Pilsen şampiyonluğuna kadar ligde Fenerbahçe ciddi bir dominasyon sağlamıştı ama siz onu kırdınız. Şampiyonlukta en büyük katkı neydi?
Valla Fenerbahçelilere göre en büyük katkı Cathine maddesi. O konuda açıkçası çok fazla konuşmak istemiyorum, gerçekler ortada. Zor bir dominasyonu kırdık çünkü hakikaten ben Efes’in başına geçtiğim zaman psikolojik olarak çok büyük bir Fenerbahçe Ülker hegamonyası vardı. Onu kırdık biz. İlk sezonda, ben ilk gittiğim gün söylemiştim. Efes’e gelmemin en büyük sebeplerinden biri buydu, öbürü de Avrupa’da final-four oynamaktı. İkincisinde başarısız oldum ama Euroleague’de ne kadar başarısızsam, Efes’te o kadar başarılı olduğumu düşünüyorum. O sezon üç kupa aldık. Fenerbahçe gibi taraftar ve organizasyon yapısının üst düzey olduğu bir devi geçebilmek için çok iyi motive olman, çok iyi çalışman gerekiyor. Biz henüz ilk senede olağanüstü bir motivasyonla bunu başarmıştık.
Tekrardan milli takımda çalışmayı düşünür müsünüz? Gelecek kariyer planlamanızda milli takım hedefi var mı?
Öncelikle Orhun çok iyi arkadaşım ve antrenörlükten öte çok saygı duyduğum bir sporcu. Kendini çok geliştirdi, uzun süreler Tanjevic’in yanında antrenörlük yaptı. Antalya, Banvit derken önemli tecrübeler edindi ve şimdi milli takımın başında. Ben kesinlikle Orhun’un arkasında durulması gerektiğine inanıyorum. En az Tanjevic kadar desteklensin yani. 2010 Dünya Şampiyonasına kadar üç tane Avrupa Şampiyonasını pas geçtik biz. O açıdan Orhun’a destek verilmesi gerektiğine inanıyorum. Soruyla alakalı ise milli takımda Orhun antrenörken tabii ki hiçbir şekilde bu konuda bir beklentim olamaz ama her zaman, her kademede hem Orhun hem de federasyona her türlü desteği vermeye hazırım.
Son olarak Twitter’daki aktifliğiniz hakkında bir sorumuz var. Çok tepki alıyorsunuz sosyal medyadan. Neden?
Fanatizmden dolayı. Özellikle önceden söylediğim Fenerbahçe Ülker’in Türk Basketbolu’ndaki hegamonyasını kırdığım ve bunu yaparken de psikolojik savaşı kazanmak için büyük mücadele gösterdiğim için fanatik platform tarafından “Fenerbahçe düşmanı” olarak ilan edildim. Ben Fenerbahçe düşmanı falan değilim. Bu tür nitelemeler nedeniyle moralim bozuluyor, soğuyorum ve nitekim twitterda eskisi kadar aktif değilim.

Uygulamada 3M+ kullanıcı'a katılın
En son haberler, sonuçlar ve canlı spor yayınları ile güncel kalın
İndir
Benzer Konular
Bu yazıyı paylaş
Reklam
Reklam